Avrupa Birliği, 2035’e kadar modanın işleyiş şeklini yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bir dizi politika üzerinde çalışıyor. Planlanan düzenlemeler, ürünleri daha dayanıklı hale getirmek, çevresel ayak izlerini azaltmak ve ürünlerin iklim üzerindeki etkileri hakkında tüketicilere daha fazla şeffaflık sağlamak için yeni tasarım gerekliliklerini içeriyor.
Dünyanın dört bir yanında hazırlanan bu yönetmelikler, markaları giyim atıklarından sorumlu kılacak Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu veya EPR diye adlandırılıyor.
Bu politikaların küresel olarak hesap verilebilir bir sistemi sağlaması ve yeni üretimlerde anlamlı bir azalmaya teşvik etmesi planlanıyor.
Bu planların tam olarak ne olduğu büyük ölçüde tanımlanmamış olmasına rağmen, dünya ticaretinde ikinci el giysi alan Gana gibi ülkeler için önemli etkilere sahip olacak. Büyük ölçüde Kuzey Amerikalı, Çinli ve Avrupalı tüketicilerinin gardıroplarında artık istenmeyen yaklaşık 15 milyon eski giysi her hafta Gana’ya sevk ediliyor ve bunlar perakendeciler tarafından balyayla satın alınıyor. Yeniden satış, onarım ve ileri dönüşüm için gelişen bir merkez olması olumluyken, her sene kıyafetlerin hacminin büyümeye devam etmesiyle kalite de gittikçe kötüleşmesi olumsuzluğa yol açıyor. En nihayetinde giyim atıkları çöplükleri taşacak kadar doldurmaya başladı bile.
Burada, büyük ölçüde zengin ülkelerdeki tüketicilerin davranışlarından kaynaklanan ancak daha fakir uluslara düşen çevresel zararların faturasını kimin ödemesi gerektiği konusu ise uzun süredir devam eden bir tartışma. Kar amacı gütmeyen The Or Foundation ve Vestiaire Collective EPR politikaları için sürekli çağrı yapıyor.
Hızlı moda modelini hepimiz gördük. Bu modeli durdurmamız veya azaltmamız ve bunu gezegen, insanlar ve topluluklar için sürdürülebilir bir şeye sınırlandırmamız gerekiyor. Bir araya gelip başka bir yolun olduğunu söyleme ve bunu uygulama zamanı.
1 Ocak’ta Fransa, ürünlerdeki geri dönüştürülmüş malzeme oranı, giysilerin nerede dikildiği ve hangi malzemelerden olduğu gibi çevresel özellikler hakkında ayrıntılı bilgi vermeyi zorunlu hale getirdi. Bu yasa, Avrupa ve Amerika’da şekillenen ve moda endüstrisinin çevresel ayak izi ve işgücü suistimallerinin yıllarca süren gevşek kontrollerini sona erdirmek üzere şekillenen geniş bir denetim.
Hükümetlerin artık cesur adımlar atma zamanı geldi, çünkü gecikme ve eylemsizlik gelecekten çalmak anlamına geliyor. Bedelleri çok yüksek. Bu zamana kadar gördük ki isteyen yapsın modeli işlemiyor, zorunlu olmalı ancak bu şekilde gidişatı tersine çevirme şansımız olacak. Hükümetler de artık şirketlerin iklim değişikliğiyle anlamlı şekilde mücadele edecek hız ve ölçekte reform yapmadıklarını farkına varıyor ve yeni düzenleyici önerilerle ortaya çıkıyorlar.
Tekstil ve moda her zaman düzensiz bir sektör olmuştur fakat artık daha kontrollü bir sektör olmaya ilerlerken bazı şirketler bundan hiç hoşlanmıyorlar. Maliyet, rekabet gücü gibi konularla nasıl başa çıkabilecekleri hakkında endişeliler. Bunun için de hükümetlerin, yasa koyanların endüstrinin ileri gelenleriyle birlikte çalışması gerekiyor çünkü uzun vadede ancak uygulanabilir ve sürdürülebilir yasalar yaşayabilirler. KDV oranları, vergi teşvikleri gibi konular masada fakat değişimin maliyetini kimler üstlenecek?
Yapılan açıklamalarda ortaya çıkan önümüzdeki 10 yıl içerisinde dünya çapında yapılan tüm üretimlerin %40 oranında azaltılmasının hedeflenmesi. Zaten bir kıyafetin ortalama 6 kez giyildiği ve üretilen her şeyin %35’inin çöpe atıldığı gerçeği bize bunun gerekli ve anlamlı olduğunu gösteriyor. İlginçtir ki tüketicilerin sadece %3’ü sürdürülebilir bir ürün tercih ediyor, bu demek oluyor ki farkındalık ve bilinçlenme zamanı geldi ve geçiyor.
Yeniden satış (2. El) , geri dönüşüm ve onarım gibi yöntemler önemsenmeli ve tercih sebebi olmalı. Bir ürünün lüks olması belki de ne kadar uzun süre giyilebildiği ve tamir edilebilir bir ürün olmasıyla bağlantılı olmalı. Çünkü kalitesiz ürünlerin 2.el veya onarım gibi seçenekleri olmuyor. Yenilik ihtiyacını beslemek yerine tüketiciye sadece yazdan kışa mevsimselliği değil, estetik mevsimsellik diye bir şey olduğunu anlatmalıyız. Dört mevsim koleksiyonlar yapmalı ve bunun gerekliliğini ve etkisini iyi şekilde anlatabilmeliyiz.
Bu konular insanlarda birçok korkuyu tetikliyor. Kabul etmek istemiyoruz, erteliyoruz çünkü herkes alıştığı bu sistemden çıkmak ve yeni bir şey yapmak zorunda olduğunu biliyor. Özellikle pandemi sonrası yaşanan maddi kayıplar şirketlerin daha az kazanmalarına yol açacak bu yasalara direnmesine sebep oluyor. Bununla birlikte artık erteleme lüksümüzün kalmadığı ortada ve konfor alanlarından çıkıp, hayal gücümüzü kullanıp geri dönülmez bu yönde geleceğe bir şans vermek zorundayız. Hepimiz sorumluyuz.