DEĞİŞEN TEKSTİL
1997 yılından beri tekstil ve moda dünyasının içerisinde yer alan biri olarak zaman içerisinde bir çok değişim gördüm diyebilirim ama pandemiyle gelen bu değişim hiçbirine benzemeyecek ve geleneksel tekstil anlayışını kökünden değiştirecek gibi.
Türkiye’de 97 den beri yapılan tekstil ve fasonun çok büyük bir kısmı yüksek adet ve ucuz üretimdi. Markaların 100 $ ‘a sattıkları ürünü bizler 7-8 dolara üretip bu geliri fabrika giderleri, işçiler, baskı ve nakışçılar ,aksesuar ve fasoncular olarak paylaştık ve hala da dünyanın büyük bir kısmı bu şekilde çalışmaya devam ediyor. Daha çok mal satmak için daha ucuza üretmek ,dolayısıyla işçilikleri minimumda tutmak gerekti. Kullanılan kumaşlarda polyester ve naylon oranları iyice arttı. Daha çok , daha ucuza, daha hızlı…
Hızlandıkça artık tasarımcıların da yaratıcılıkları körelmeye başladı, her ay yüklenecek modeller gerekti. Artık kendi ilhamlarını dinlemeyi bırakıp herkes birbirini kopyalamaya başladı. Çünkü zaman baskısı, fiyat baskısı tasarımcıları sınırlandırıyor ve yaratıcılıklarını öldürüyordu. Yapmak istedikleri bir üründe daha ucuz kumaş kullanmak zorunda kalmak, bir kaç özel işçiliği iptal etmek ve tasarımı yaratım için değil satıcıların satması için yapmak yaratımın doğasını bozdu.
Ondan sonra da artık sizin de görebileceğiniz gibi markalar hep aynı tarz ürünler çıkartmaya başladı. Sezonda hangi ürünün en çok satacağı daha önem kazandı çünkü eğer hangi ürünün bestseller olduğunu tahmin edebilirlerse o ürünler bir milyon! adet üretip satabilirlerdi. Amaç sadece çok satmak , hızlı yapmaktı. Satmayan ürünler ya yakılıyor, ya toprak doldurmada kullanılıyor ya da bir hata bularak üreticiye iade edip onların batmasına sebep oluyorlardı.
Gelecek sezon trendlerini tahmin edebilmek için yapay zeka ile önümüzdeki sezonlarda neler olacağını tahminde bulunmaya çalıştıklarını öğrendim.
Tüm yaşamsal olaylar, dünyada olan haberler, iklim şartları ve trendler gibi tüm dataları buna yükleyip bir sonraki sezon alıcıların ilgilerini tahmin etmeye çalıştılar. Bu kadar çok mal yakıldığına göre başarılı olmamış gibi görünüyor.
Pandemi ile birlikte bu hızlı ve çok üretim bir anda durdu. Markalar satamayacakları için bir çok siparişini iptal etti ve birçok firmanın batmasına sebep oldu. Dikimde olan ürünler üreticinin elinde, firmaya yüklenmek üzere gemide ya da tırda yani yolda olan birçok ürün de gümrüklerde kaldı.
Vizyoner bazı firmalar da sorumluluk alarak ya üreticilerin zararlarını karşıladı ya da indirimle ürünleri almaya yöneldi. Bu firmalar gelecek tedarik zinciri için sağlam adımlar atmış oldular böylece. Çünkü sağlam bir tedarik zincirin olmadan başarılı olmak imkansızdır, dedikleri gibi bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür ancak.
Hala pandeminin sonunu görebilmiş değiliz ve nasıl bir şekilde ve ne zaman bitecek bilemiyoruz ama görünen o ki, artık markalar, daha ne kadar çok satabilirim , ne kadar hızlı mağazaya koyabilirim , ne kadar daha ucuza alabilirim diye düşünmekle bir yere gelemeyeceklerini görmeye başladılar. Bununla birlikte; henüz çok başındayız ve hala eski alışılmış sisteme dönmek için bekleyenler de var fakat insan hakları, hayvan hakları ve gezegenin kaynakları artık bekleyemez. Tekstil değişmek zorunda.
Benim gördüğüm değişimin büyük bir kısmı ve buradan sağ çıkabilecek firmalar artık sadece almanın peşinde olmadan neler verebilecekleri üzerinde odaklananlar olacak. Sattığı üründen ne kadar kazanabilirim demek yerine sattığı ürüne nasıl bir değer katabilirim demek yeni düşünce olmalı. Tasarımcılar çevreye duyarlı kumaşlar ve aksesuarlar kullanabilir, markalar daha az üretim yaparak zaman baskısını tasarımcıların üstünden alabilirler ve onlara hayal güçlerini kullanıp sevgiyle yaratım yapacakları bir alan sağlayabilirler.
Bu sistem karşılıklı saygı ve sevgiyi gerektiriyor. Bir bütünün parçası olduğumuzu artık fark edip senin zararın benin zararım ve senin iyiliğin benim iyiliğim demekten geçiyor. Niyetler geleceğimizi belirliyor. Başkalarına zarar vermeden var olmayı öğrenmeliyiz, kazancımız başkalarının zararları üzerinden değil, ortak paylaşımdan geçiyor.
Gelecek zamanlarda ortaklıklar görmeye başlayacağız bana göre, marka ve üretici ortaklıkları gündemde olabilir. Bu markalara ve üreticilere aradıkları güveni ve sürdürülebilirlik için gerekli iş birliğini sağlayacaktır. Birbirlerinin ve aradaki tüm emekçilerin de hakkını gözeterek uzun vadeli başarılara imza atabilirler.
Değişen tekstilde ayakta kalanlar bu dünyaya ve sisteme değer katanlar olacaktır.
1997 yılından beri tekstil ve moda dünyasının içerisinde yer alan biri olarak zaman içerisinde bir çok değişim gördüm diyebilirim ama pandemiyle gelen bu değişim hiçbirine benzemeyecek ve geleneksel tekstil anlayışını kökünden değiştirecek gibi.
Türkiye’de 97 den beri yapılan tekstil ve fasonun çok büyük bir kısmı yüksek adet ve ucuz üretimdi. Markaların 100 $ ‘a sattıkları ürünü bizler 7-8 dolara üretip bu geliri fabrika giderleri, işçiler, baskı ve nakışçılar ,aksesuar ve fasoncular olarak paylaştık ve hala da dünyanın büyük bir kısmı bu şekilde çalışmaya devam ediyor. Daha çok mal satmak için daha ucuza üretmek ,dolayısıyla işçilikleri minimumda tutmak gerekti. Kullanılan kumaşlarda polyester ve naylon oranları iyice arttı. Daha çok , daha ucuza, daha hızlı…
Hızlandıkça artık tasarımcıların da yaratıcılıkları körelmeye başladı, her ay yüklenecek modeller gerekti. Artık kendi ilhamlarını dinlemeyi bırakıp herkes birbirini kopyalamaya başladı. Çünkü zaman baskısı, fiyat baskısı tasarımcıları sınırlandırıyor ve yaratıcılıklarını öldürüyordu. Yapmak istedikleri bir üründe daha ucuz kumaş kullanmak zorunda kalmak, bir kaç özel işçiliği iptal etmek ve tasarımı yaratım için değil satıcıların satması için yapmak yaratımın doğasını bozdu.
Ondan sonra da artık sizin de görebileceğiniz gibi markalar hep aynı tarz ürünler çıkartmaya başladı. Sezonda hangi ürünün en çok satacağı daha önem kazandı çünkü eğer hangi ürünün bestseller olduğunu tahmin edebilirlerse o ürünler bir milyon! adet üretip satabilirlerdi. Amaç sadece çok satmak , hızlı yapmaktı. Satmayan ürünler ya yakılıyor, ya toprak doldurmada kullanılıyor ya da bir hata bularak üreticiye iade edip onların batmasına sebep oluyorlardı.
Gelecek sezon trendlerini tahmin edebilmek için yapay zeka ile önümüzdeki sezonlarda neler olacağını tahminde bulunmaya çalıştıklarını öğrendim.
Tüm yaşamsal olaylar, dünyada olan haberler, iklim şartları ve trendler gibi tüm dataları buna yükleyip bir sonraki sezon alıcıların ilgilerini tahmin etmeye çalıştılar. Bu kadar çok mal yakıldığına göre başarılı olmamış gibi görünüyor.
Pandemi ile birlikte bu hızlı ve çok üretim bir anda durdu. Markalar satamayacakları için bir çok siparişini iptal etti ve birçok firmanın batmasına sebep oldu. Dikimde olan ürünler üreticinin elinde, firmaya yüklenmek üzere gemide ya da tırda yani yolda olan birçok ürün de gümrüklerde kaldı.
Vizyoner bazı firmalar da sorumluluk alarak ya üreticilerin zararlarını karşıladı ya da indirimle ürünleri almaya yöneldi. Bu firmalar gelecek tedarik zinciri için sağlam adımlar atmış oldular böylece. Çünkü sağlam bir tedarik zincirin olmadan başarılı olmak imkansızdır, dedikleri gibi bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür ancak.
Hala pandeminin sonunu görebilmiş değiliz ve nasıl bir şekilde ve ne zaman bitecek bilemiyoruz ama görünen o ki, artık markalar, daha ne kadar çok satabilirim , ne kadar hızlı mağazaya koyabilirim , ne kadar daha ucuza alabilirim diye düşünmekle bir yere gelemeyeceklerini görmeye başladılar. Bununla birlikte; henüz çok başındayız ve hala eski alışılmış sisteme dönmek için bekleyenler de var fakat insan hakları, hayvan hakları ve gezegenin kaynakları artık bekleyemez. Tekstil değişmek zorunda.
Benim gördüğüm değişimin büyük bir kısmı ve buradan sağ çıkabilecek firmalar artık sadece almanın peşinde olmadan neler verebilecekleri üzerinde odaklananlar olacak. Sattığı üründen ne kadar kazanabilirim demek yerine sattığı ürüne nasıl bir değer katabilirim demek yeni düşünce olmalı. Tasarımcılar çevreye duyarlı kumaşlar ve aksesuarlar kullanabilir, markalar daha az üretim yaparak zaman baskısını tasarımcıların üstünden alabilirler ve onlara hayal güçlerini kullanıp sevgiyle yaratım yapacakları bir alan sağlayabilirler.
Bu sistem karşılıklı saygı ve sevgiyi gerektiriyor. Bir bütünün parçası olduğumuzu artık fark edip senin zararın benin zararım ve senin iyiliğin benim iyiliğim demekten geçiyor. Niyetler geleceğimizi belirliyor. Başkalarına zarar vermeden var olmayı öğrenmeliyiz, kazancımız başkalarının zararları üzerinden değil, ortak paylaşımdan geçiyor.
Gelecek zamanlarda ortaklıklar görmeye başlayacağız bana göre, marka ve üretici ortaklıkları gündemde olabilir. Bu markalara ve üreticilere aradıkları güveni ve sürdürülebilirlik için gerekli iş birliğini sağlayacaktır. Birbirlerinin ve aradaki tüm emekçilerin de hakkını gözeterek uzun vadeli başarılara imza atabilirler.
Değişen tekstilde ayakta kalanlar bu dünyaya ve sisteme değer katanlar olacaktır.